14 Kasım 2010 Pazar

Seven Paranoyak Adamın Notları

Bir çocuk hayal ederdim; temiz yüzlü, sevgi dolu, güldüğü zaman gözlerinden huzur saçan... Çok isterdim bana 'sevgilim' desin, yan yana uyuduğumuzda bana sarılsın, sıcaklığını hissedeyim, gecenin bir yarısı uyanırsam ellerini ellerimde hissedeyim, nefes alışverişlerini duyayım, o anın rüya olmadığını fark edip tebessümle uyumaya devam edeyim.

Ve oldu... Bir zaman önce tek başına bir çocuk gördüm; temiz yüzlü, sevgi dolu, yeşil gözlerinde huzuru buldum. Dokundum ona, kendimi anlattım, dinledim, tanıdım... Günler sonra bana 'sevgilim' demeye başladı, gecenin yarısı irkilip onu da uyandırırsam bana daha sıkı sarıldı, nefes alışverişlerini, kalbinin atışını hissettim, bir tebessüm belirir oldu yüzümde, mutlulukla doldum. Hayal ettiğimden de güzel oldu herşey.

Keşke hayat hep böyle gitse. Ama insanoğlu tuhaf varlık vesselam. Ne kadar mutlu olursam olayım bir yanım tetikte. Ne gelebilir diye bekliyorum; korkuyorum bazen. Yanımda olmadığı zamanlar, o uzaktayken içimi huzursuzluk kaplıyor. Kaygılarımın nedenini anladıkça daha da huzursuz oluyorum. İki konunun beni endişelendirdiğini görüyorum.

İlk problem, onaylanmamanın getirdiği yorgunluğun ilişkime zarar vermesi endişesi... Biz eşcinseliz diyorum, ne kadar seversen sev, ne kadar sevilirsen sevil, hiç bir eşcinsel ilişki bizim ülkemizde onaylanmıyor, sevgimiz anlaşılmıyor. Dahası bazen biz geyler de korkuyoruz bir erkeği sevmekten. Acaba diyorum, ya bir gün bir erkeği sevmenin zorluklarına yenilirse, kendini toplumun onaylayacağı heteroseksüel ilişkiler yaşamaya zorlarsa...

Maalesef bizim toplumumuzda eşcinsel beraberlikler duvarlar ardında yaşanıyor, şanslıysak bizi az da olsa anlayabilen arkadaşlarımız arasında daha rahat olabiliyoruz, sevgililerimizin elini tutabiliyoruz ama ailelerin yanında 'yakın arkadaş' kılıfını giyiniyoruz üzerimize, rol yapıyoruz. Daha da kötüsü sevgililerimiz bizimle değilken bambaşka hayatlar yaşıyor. Eşcinsel olmayan bir kimlikle arkadaşları ve aileleriyle bilmediğimiz bir atmosferi soluyor.

İki farklı hayat yaşamaktan yorulmayacaklarından emin olamıyoruz. Kişiliklerinin güçlü, duygusal zekalarının yüksek, psikolojilerinin dayanıklı olmalarını umuyoruz. Evlenmeyi, çocuk sahibi olmayı, ailelerini mutlu etmeyi, onaylanmayı gündemlerine almamaları için dua ediyoruz.

Peki ne yapmalıyız böyle yönlenmeleri önlemek için? Sevgililerimize daha da sarılmamız, hayatını olabildiğince renklendirmemiz ve yaşadığı hayatla mutlu olmasını sağlamamız yeterli mi? Görülen o ki bunun yeterli olmasını umarak elimizden gelenin en iyisini yapmaktan, sevmekten ve sevmelerine izin vermekten başka çaremiz yok. Herşey insanın kendi kontrol alanında gelişmiyor, bu çabayı gösterdikten sonrası da bizlerin kontrolünden çıkıyor sanırım.

Beni korkutan ikinci şey ise eşcinsel camiasında hep aynı adamla olma konusundaki genel istikrarsızlık. Ya bir gün beni sevmekten vazgeçerse, ya farklı bedenleri de keşfetme ihtiyacı duyarsa...  Görmedin mi daha önce diyorum kendime; çokça gördüm. Üstelik maalesef kendim de deneyim ettim. İnsan böyle durumlarda kaybetmekle, kaybolmakla yüzleşiyor.

Maalesef heteroseksüel dünyasındaki gibi ilişkilerimizi imza altına alma, çoluk çocuğa karışarak aradaki bağlara yenilerini ekleme lüksümüz yok. Burada da alınabilecek aksiyonlar ilkine paralel sanırım. Bütün yatırımı kendimize yapmak zorundayız. Bakımlı olmamız, haftanın 3-4 günü spor yaparak formda kalmamız gerekiyor.  Tabi bir de işin psikoloji yönetimi kısmı var. Sevgililerimize her zaman kendilerini özel hissettirmemiz ama bunu yaparken kendi kişiliklerimize duydukları saygı ve hayranlığı muhafaza etmemiz gerekiyor.

Bütün bu karışıklığı yönetmek için çıkardığım 'Yapılacaklar' listemi okurken dahi yoruluyorum, sürekli bu kadar disiplinli ve kontrollü olabilir miyim merak ediyorum. Bir dostumun şakayla karışık bir yakarışı geliyor dilimin ucuna; "Being gay is so hard!" Sonra onu düşünüyorum, gülümseyişi geliyor gözümün önüne. "Ona değer" diyorum.

Ben elimden geleni yapmama rağmen yine de onu yukarıdaki iki nedenden biri yüzünden kaybetme olasılığım hala var mı? Elbette var. Ama içimde bir umut da var. Seviyorum ve seviliyorum, belki de korkacak hiçbir şey yok, belki de mutlu sonun başlangıcını yaşıyorum.

Huzursuzluklarımı ve ikilemlerimi son kez gözden geçiriyorum da, ilişkilere kafayı takmayan, gününü yaşayan adamlara komik geleceğini tahmin ediyorum. Ama bunun için de, cümleyi kurarken içimi rahatlatan bir cevabım var; "kaybedecek şeyleri olan bir adamın hissetmesi gerektiğinden daha endişeli değilim".

4 Eylül 2010 Cumartesi

Başlamak ve Bitirmek

Bir ilişkinin en zor adımı başlamak mı; bitirmek mi?

Heteroseksüel dünyasında zamana yayılmış bir ilişkiyi bitirmenin kolay bir süreç olmadığı doğrudur. Erkek ya da kadın, çiftten biri ayrılmak istediğinde ilişkiyi bitirmek kısa da olsa bir zaman dilimine yayılır. Bazen günlerce sürer ama en azından bir buluşma ayarlanır ve ayrılık konuşması yapılır. Gözyaşları ve teselliler olağandır.   

Geylere gelince, e-posta ile hatta SMS ile gönderilmiş o kadar çok ayrılık mesajı biliyorum ki... Canımız devam etmek istemediğinde bunun için yüzyüze gelme ihtiyacı duymadığımız gibi, bir SMS göndererek bizden ayrılan bir adam için üzülme ihtiyacı da pek duymuyoruz. Bir hafta sonra hatta bazen bir iki gün içinde kapımız yeni heyecanlara açılıyor. Anlayacağınız ilişki biterken de çoğunlukla alan memnun, satan memnun.

İlişkileri bitirmenin bu kadar basit olduğu bir gey dünyasında bir ilişkiye başlamanın da böyle kolay olduğunu düşünüyorsanız aldanıyorsunuz. Gökkuşağındaki ışık hüzmeleri gibi herbirimizin yedi rengin farklı tonları olmamıza rağmen hepimizin hem görselliğe yönelik, hem de kişiliğe yönelik onlarca kriteri var, birbirimizden farklıyız ama hiçbirimiz kolay değiliz. Tüm aradıklarımızı karşılıklı olarak bulsak dahi, bu kez de, birden bire duygusal olarak zarar görmemek için ördüğümüz duvarlarımız yükseliyor, karşılıklı olarak kayıtsızca aşk yaşamamız çok zor, büyük bir kısmımız için neredeyse imkansız. 

İki farklı insan birbirini bütünlüyor ve birlikte iyi zaman geçiriyorsa artık beraberliğe başlamamak için bir neden göremeyebilirsiniz. Ama konuşmalara duygular karıştığında konu değiştiriliyorsa, ilişki bir türlü başlayamıyorsa, muhtemelen taraflardan biri gard almıştır ve kendini geride tutmaktadır. Bu durumda da istekli olan taraf, sabrı el verdiği sürece bu işi kolaylaştırmanın çabasına girecektir.

Peki bir ilişkiye başlamak nasıl daha kolay bir hale getirilebilir? 

Ne yazık ki 40 akıllının kuyudan çıkaramadığı bir taş olsaydı, o da bu soruyu yanıtlamak olurdu. Bize ilgi duyulması egomuzu okşuyor ve ilgi gördüğümüzde talebin devam etmesi için daha zor "Evet" diyor oluyoruz.

Diğer taraftan duygularımızı açıkça ifade etmenin çaresizce davranmak olduğunu düşünüyoruz.  Bu yüzden kendimizi ifade etmek yerine irtibatta kalmayı tercih ediyoruz. Üstelik kafamızda, yaptığımız aramaların, gönderdiğimiz mesajların limitlerini belirleyen sanal kontörler oluşturuyoruz. Hal hatır sormak için aradıkça, "N'apıyorsun?" mesajları gönderdikçe bu sanal kontörler tükeniyor ve bir süre sonra bir yere varamayan sıradan mesajlar, irtibat kesiliyor. Aslında durup düşündüğümüzde kurduğumuz iletişimin iki arkadaş arasında olabilecek derinlikten öteye gidemediğini görüyoruz.

Bazen de ne hissettiğimizi anlayamıyoruz. Ve bu insanlara olan duygularımızı anlamak için hiç adım atmıyoruz. Gelen adımlara yanıt vermekte geç kalıyoruz ya da duygusallık içeren bir şey yaşamak istemediğimizi bahane ederek yanıt veremiyoruz.

En kötüsü de bir yere varamayacağımızı bile bile flörte devam ettiğimiz zamanlar... Bir ilişki başlatmak istemediğimiz insanların duygusal paylaşıma yönelik iletişim taleplerini, bazen güzel seks nedeniyle reddetmeyebiliyoruz. Bu durumda elimizde sadece çok da anlamlı geçmemiş, karşıdakinin sabrı tükenene kadar sürmüş baloncuk zamanlar kalıyor, başından da olmayacağını bildiğimiz gibi, beraberlik hiç yaşanmıyor.

Tüm bu farklı senaryoların üzerinde düşündükten sonra sanırım anlamlı flörtleri ilişkiye götürecek, anlamsız flörtleri ise bitirecek tek anahtar dürüst olmak ve hissettiklerini açıkça dile getirmek oluyor. Ancak dürüstlük sayesinde bir yere varılması mümkün olmayacak paylaşımların gürültü kirliliğini azaltabiliriz ve ortada başlanabilecek bir ilişki varsa tüm bu zorlukları egale edebiliriz.

Dürüst olup bir şekilde bir beraberliğe başlayabilenlerin de aklına yeni bir soru gelecektir. Bir ilişkiye başlamak zor, bitirmek kolaysa, bu kadar zorlukla başlayan beraberliğimin kolayca bitmesini nasıl önleyeceğim? ... Sanırım bu da başka bir yazının konusu olacak.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Seks, Seks, Seks...

Eğer seks yapmak eşcinseller için bu kadar kolaysa neden bazı azınlıklar zor olanın peşinden koşuyor? Beyaz atlı prens uzun onyıllar önce uzak diyarlara gitti, bile bile onu aramanın bizi bir yere götüreceğinden şüpheliyim. Zaten onu bulsak da prens artık ömrünün son demlerindedir herhalde. Hem prens klasmanında hem de olgun bir beraberlik yaşayabilecek bir genç bu devirde yetişmiyor. Eşcinseller beraberliklere de prenslere de inanmıyor.

Son yıllarda geyleri bir tek seks paylaşmaya yönlendiren, beyaz atlı prensin sadece masallarda olduğunu fark etmemiz mi; hayal kırıklıkları mı; yoksa teknolojik imkanların ve alternatiflerin bu kadar çeşitlenmesi mi merak ediyorum. Nedir bizleri duygusal paylaşımlara kapatan?

Yaptığım üç beş flörtte, tıkandığımız noktada karşı tarafın sıkıntısının ne olduğunu anlamak için derinlere indiğimde ya kalp kırıklıkları ya da güzellik sayesinde herkesi elde edebilmenin verdiği rahatlık yattığını gördüm. Anlayacağınız hala eşcinsel beraberliklerine inanan küçük bir azınlığın dışında genç ve orta yaşlı eşcinsellerin ya kalbi kırılmış, psikolojisi bozuk; ya da sürekli oyunlar oynuyor ve bir seks çubuğu olmuş durumdalar.

Ergenlik yılları boyunca duygularını ve arzularını gizleyen, bunlarla olgunlaşan eşcinsel çocuklar malesef ilk gençlik yıllarıyla birlikte artık internet ve barlar sayesinde seks yapmanın ne kadar kolay olduğunu keşfediyorlar, aynı şekilde bir iki de kazık yediler mi, beraberlik yaşamanın ne kadar çileli olduğunu, kalp kırıklıklarını deneyim ediyorlar. Bir süre sonra paylaşımları sadece seksten ibaret oluveriyor. Hayatlarında pek duygu yok, biraz muhabbet var, bol bol da seks var.

Heteroseksüel dünyasında seks kolay yapılır birşey olmadığından son zamanlarda günümüzün eşcinsellerinden olmak bir erkek için avantaj mı, dezavantaj mı düşünmeye başladım. Eskiden eşcinselliğin zorluklarından herşeyi kapalı kapılar ardında yaşamaktan yakınırdık. Oysa artık odalara gizleyeceğimiz duygularımız yok. Sadece seks yapıyoruz. Bu da doğası gereği kapalı kapılar ardında yapıldığından eşcinsel olduğumuz için ortaya çıkan ekstra bir kısıt yok; sonunda eşcinselliğimizden memnun olmamamız için bir neden kalmadı.

Artık eski sevgi kelebeklerinin haftada en az 2 kez 'sexdate' yaptığı, kimsenin hayatında tek bir özel adamın, ilişkilerin, duyguların, kısıtların olmadığı bir gey hayatı var... Eşcinsel olduğumuzu bilmeyen heteroseksüel erkek dostlarımız, yakın akrabalarımız evde olmadığımız geceleri kızlarla geçirdiğimizi sanarak yoğun programımıza imreniyor. Hatta onlara tüyo vermemizi istiyor ama “eşcinsel ol, çoğu geyle yatmak için özel birşey yapmana, güzel söz söylemene, çiçek almana gerek olmaz, sadece havalı ol, az konuş, direkt sadede gel yeter" diyemiyoruz haliyle.

Evet eşcinsellik günümüz geyleri için bir avantaj. Artık hiçbirimiz yıpranmıyoruz, kimseyi sevmiyoruz, bireysel dünyamızda karşı tarafla sadece penislerimizi paylaşıyoruz. Onu da 10 dakika bilemedin yarım saat sonra geri alıyoruz.


Tüm bu yoğun aktivitelerin içinde bir yandan da yaşlandığımdan olsa gerek, merak ediyorum; 55 yaş üstü geyler ne yapıyor, neredeler, kiminleler? Fiziksel çekiciliğini yitirmeye başlamış ve seks makinesi olmayanlar (söz meclisten dışarı) ne paylaşıyor?

Bugünü yaşıyoruz; seks, seks seks... Peki bundan 20-30 sene sonra şu anki genç seks makineleri olan bizler nerede olacağız? Şüphesiz o zaman da şimdiki mantalite ile sıradan ve seri seks yapmaya devam edebiliriz ama bu durumda da aklıma gelen yeni bir soruyu engelleyemiyorum; yoksa seks yaparken ve aslında tamamen yalnız mı öleceğiz?

autnsl